Amorflaşma: Bir Anın İçindeki Kayboluş
Bir Sabah, Kayseri’nin O Dingin Havası
Kayseri’de sabahları, güneş yeni doğarken şehrin üstünde hâlâ bir uyku hali vardır. Havanın soğukluğuyla karışan hafif ışık, her şeyin daha yavaş hareket etmesine neden olur. O an, sanki dünya duruyormuş gibi gelir insana. Ben de öyleydim. O gün her zamankinden farklıydı. Gözlerimdeki buğuyu silerken, içimdeki boşluğu da fark ettim. Amorflaşma. İlk kez bir kelime olarak karşıma çıkmamıştı ama o an, tam da o an, içimdeki belirsizliği tanımlamak için en doğru kelimeyi bulmuştum.
Bazen, bir şeylerin anlamını kaybetmeye başlaması, ne hissettiğini anlamak için de mücadele etmene sebep olur. İnsan kendini boşlukta hissettiğinde, içindeki her şeyin anlamı silinmeye başlar, her şey belirsizleşir. Amorflaşma tam da bu: şekilsizleşmek, her şeyin birbirine karışması. O gün benim için tam anlamıyla bir amorflaşma günüydü.
Kaybolmuş Bir Duygu: Hayal Kırıklığı
Bir hafta önce, bir yoldaşla buluşma planım vardı. Kayseri’nin o dar sokaklarında, eski kafelerde geçireceğimiz bir öğleden sonra hayalini kuruyordum. O kadar çok heyecanlanmıştım ki, içimdeki umut beni heyecanlandırıyordu. Ama saatler geçtikçe, o umut da eriyip gitmeye başladı. Buluşma saati yaklaşıp da o kişi gelmediğinde, gözlerimdeki umut solmaya başladı.
Telefonum çaldığında, o anın içindeki o sessizlik, bir kaybolmuşluk duygusu yaratıyordu. Telefonda ne söylediğini hatırlamıyorum, sadece içimde bir boşluk vardı. Belki de hayal kırıklığı… Kendi ruhumun bir köşesinde aniden kaybolan o umut, tam anlamıyla bir amorflaşma yarattı. Şekilsiz bir duygu, anlamını yitirmişti.
Bir Başka Şekilsizleşme: Heyecanın Dönüşümü
Günler geçtikçe, o eski heyecanım yerini başka bir şeye bıraktı. Ama neydi? Adını koyamadım, fakat içimde o eski heyecanın yerini alan bir duygu vardı. Bir tür rahatlama, ama bir o kadar da huzursuzluk. Kaybolan o eski heyecanım, yerine bir tür korku ve endişe getirmişti. Düşüncelerim şekilsizleşmeye başlamıştı. Sanki bir zamanlar net olan her şey, bulanıklaşmıştı. Her şey amorflaşmıştı.
Bununla birlikte, bir yandan da yeni bir şeyin farkına varıyordum. Yavaşça ama belirgin bir şekilde, her şeyin bana kaybolmuş gibi görünmesinin bir anlamı vardı. Belki de hayat, her geçen gün, bu şekilsizleşen duyguları barındırıyordu. Ve o an, bütün bu duyguların bir araya geldiği yerde, her şeyin anlamını tekrar aradım. Bir an önce şekil kazanmak istedim. Ama belki de hayat, bu şekilsizliğe sahip çıkmamı istiyordu.
Amorflaşma ve Umut
Bu kelimeyi duymak ilk başta korkutucu gelebilir. Şekilsizleşmek, ne olduğunu bilememek, kaybolmuş hissetmek… Ama bir noktada, bir yere varmak için bu kayboluşları yaşamak gerek. Kayseri’nin o dar sokaklarında yürürken, her şeyin ne kadar belirsiz olduğunu düşündüm. O sokaklar, bana bir şeylerin kaybolduğunu hissettirdi, ama aynı zamanda kaybolmanın da bir anlamı olduğunu fark ettim. Amorflaşma, belki de bir nevi yeniden şekil bulma süreciydi. Bir tür evrim.
Belki de hayat her zaman karşımıza şekilsiz anlar çıkarır. O anlarda kaybolur, ama sonra bir şekilde yeniden şekil alırız. Tıpkı o eski heyecanı yeniden bulmak gibi… Her kaybolan şeyin ardından yeni bir anlam doğar, yeter ki ona bakmayı bilelim. Belki de amorflaşma, bir şeyin başlangıcından çok, bir şeyin sonrasıdır. Yeniden doğma anıdır.
Kaybolan ve Yeniden Şekil Alan Bir Ruh
O sabah, Kayseri’nin o soğuk havasında yalnız yürürken, hayatımda yaşadığım kayboluşlardan biri daha bana şekil aldı. O an, içimdeki amorflaşmayı kabullenmeye başladım. Çünkü belki de kaybolmak, bulmak için gerekli bir adımdı. O gün, hayal kırıklığım, korkum, umutlarım ve o kaybolmuş duygularım bir arada olsalar da, nihayetinde her biri bana hayatın ne kadar karmaşık ve değerli olduğunu gösterdi.
Ve belki de bu karmaşıklık, yaşamın tam da kendisidir: şekilsiz, kaybolmuş, ama nihayetinde yeniden şekil alacak kadar değerli.